Amsterdam’a
3 kere gitmişligim var, her seferinde farklı bir taraflarını da gezdim gordum
dolayısı ile. Eger daha lokal, bohem bir mahalleyi de goreyim diyorsanız,
Amsterdam’ın Cihangiri diyebileceğimiz Jordaan’a gidin, bir değişiklik yapıp
Red Light’tan, Dam Square’den baska bir yer de gormus olun derimJ
Jordaan aslında merkezde sayılabilecek bir yer. Anna Frank müzesinden dümdüz merkeze
dogru değil de diger yere dogru yürürseniz Jordaan’a girmiş oluyorsunuz. Kanal
boyundan ara sokaklara girin değişik şirin cafe’ler, sanat galerileri, vintage
dükkanlar görüceksiniz. Jordaan’ın
başladığı yerde kucuk bir park var hatta Johny Jordaan kulubesi dikkatini çeker
parkın ortasındaki. Bir de Jordaan’ın en büyük özelliği eskilerden kalma
binaların girişinde, kapının üstündeki taş levhalar. Kasap ise hayvan
figürleri, terzi ise makas figürleri görebilirsiniz.
Bu
sefer gittiğimde arkadaşlarımla Jordaan’a yakın bir yerlerde ev kiraladık.
Rozengracht’tan devam edince kesişen cadde Nassaukade üzerindeydi. Rozengracht
gayet Amsterdam’da yaşayan insanların alışveriş yaptığı, kırtasiyelerin bile
olduğu bizim Şişli-Osmanbey hattı ana caddesi gibi diyebiliriz. Nassaukade de kanal üzerinde
olan cadde. Tram’le Dam Square' 10 dakika filan sürüyor, 20-30 dakikada yürüyerek Leidsplein meydanının oralara daçıkabilirsiniz. O klasik Dutch merdivenlerinin
dikliklerine rağmen bavulunuz taşımayı başarır ve çatı katına ulaşırsanız bu
güzel manzaralı daire gibi (aşağıdaki resim) yerlerle buluşabilir,
konaklayabilirsiniz.
Amsterdam’a
gidince tüm turistlerin yaptığı şeyleri tahmin edersiniz. Ama bence pancake
yiyin bir yerlerde mutlaka ki ünlü zincirlerde var. Ben lokal bir cafe’de
yemiştim bu kaşarlı, mantarlı pancake’imi kahvaltı niyetine.
Jordaan’ın
sonlarına doğru kanallarda artan boat house’lari da farkedeceksiniz. İnsanlar
bildiginiz nehirin, kanalın üstünde duran bu evlerde yaşıyorlar. Çok fazla
kanalizasyon koktuğu söyleniyor ama balkonunun ya da bahcenin su üstünde olması
güzel bence. Nassukade üzerinde yürüyün orda yaşayan insanları, caddelerin
temizliğini görün bir derim:)
Kanallar
şehri her daim soğuk olur,yağmur yağabilir. O yüzden mutlaka yağmurluğunuz
alınız. Özgürlükler şehrinin sanatçı kesiminin takıldığı Jordaan’da çok fazla
coffeeshop yok, köşelerde ya da sırf lokallerin takıldığı yerler var. Westermarkt köprüsünden geçip, Prinsengracht üzerinden devam ettiğinizde (kanal kenarında) Cafe Wester adlı
mekan’da birşeyler için derim. Hem kösede kanal kenarinda, hem de aksamustleri
oraya takılan o lokal insanları görebiliyorsunuz. Aşağıda mekanın resmi var.
İkinci
el pazarını (Albert Cuyp market), çiçek lale pazarlarını, Museumplein’i, Vondelpark’ı,
Rembrandtplein’i, Leidsplein’i yazmiyorum çünkü çok turistik yerler geldi bana.
Bu yazıda Amsterdam’ın değişik keşfedilesi bir yerini de deneyimleyin istedim.
Ahh bir de Amsterdam’da en sevdiğim olay fresh mint tea içiniz. Soğuğuna karşı
iyi geliyor çok:) Vondelpark’ın ortasındaki mantar şeklindeki cafe’de gayet içilesi:)
Son olarak önerim kulağınızda Parov Stelar’dan
“Lost in Amsterdam" şarkısı öyle gezinin buralari, daha bir anlamlı olacak sanki:)
Hayırlı
Amsterdam’lar olsun ,Özge'den selamlar:)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder